Bugün helal pazarına baktığımızda, ilk akla gelen doğal olarak gıda sektörü oluyor. Bununla birlikte, helal belgelendirmesi sadece gıda ile sınırlı değil. Örneğin deriye tatbik edilen ve deriden vücuda nüfuz eden kremler gibi kozmetik ürünleri için de helal belgelendirme söz konusu. Bir başka örnek ise diş macunu, zira diş macunu da teknik olarak kozmetik ürün kabul edilmekte.

Tekstil açısından baktığımızda, hangi hayvanın derisinin kullanıldığı veya tekstil boyalarındaki kimyasalların hangi ham maddeden üretildiği önem kazanıyor. Bir başka alan ise hizmet sektörü. Örneğin helal otel hizmetleri dendiğinde, bu otellerde sunulan yemeklerin ve diğer hizmetlerin, belli İslami kural ve hassasiyetlere uygun olarak verildiğini anlıyoruz. Dolayısıyla, helal belgelendirmesi sektörel olarak çok geniş bir alana hitap ediyor.

6 milyar dolarlık belgelendirme pazarı

Dünya üzerinde yaklaşık 1,8 milyar Müslüman yaşamakta. Elimizdeki verilere göre, dünyada halihazırda helal belgelendirmesine konu olabilecek gıda ürünlerinin ticareti 660 milyar dolar civarında. Diğer sektörleri de kattığımızda rakam 2 trilyon doları aşmakta.

Yıllık büyüme oranının %8-10 arasında olduğunun değerlendirildiği pazardan, helal belgelendirme kuruluşlarının elde ettiği ciroya bakıldığında ise 6 milyar doları aşan bir ciro olduğu tahmin ediliyor.

Bu rakamlar, sektörün ne kadar büyük olduğunu göstermek için yeterli. Ama hem bu konudaki tüketici bilincinin artması hem de belgelendirme kapsamının giderek genişlemesi, sektörün önümüzdeki yıllarda çok daha büyük bir hızla büyümeye devam edeceğine işaret ediyor. Buraya kadar her şey normal görünüyor.

Herkes ayrı telden çalıyor

Ancak helal gıda belgelendirme sektöründe çok ciddi problemlerle karşı karşıyayız. Bu problemin en başında ise dünyada onlarca farklı helal belgelendirme kuruluşu olması geliyor. Ayrıca üretici firmaları neye göre belgelendirdiklerine dair pek bir fikrimiz olduğu da söylenemez.

Üstelik bütün bu kuruluşlar farklı logolar kullanıyor. İrlanda, İngiltere, Avustralya, Malezya, Asya, Avrupa, Amerika, hatta Toronto Üniversitesinin bile kendine göre bir helal logosu bulunmakta.

'Problem bunun neresinde?' diye bir soru aklınıza gelebilir. Buna çok kısa bir şekilde yanıt vermek mümkün; üreticiler, sattıkları pazara göre birden fazla belge almak zorunda kalıyor. Örneğin, İrlanda'da satacağı mal için İrlanda logosu, Malezya'da satacağı mal için Malezya logosu gibi. Doğal olarak bu durum, çifte belgelendirmeden ötürü ticarette teknik engellerin ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor.

Öte taraftan, çifte belgelendirme demek, üretici için ilave maliyet anlamına geliyor. Tabii, bu maliyet ürüne yansıtılıyor, dolayısıyla, bedelini tüketici ödüyor. Bu da tüketicinin refah seviyesini düşürüyor. Tüketicide ciddi bir kafa karışıklığı yarattığını da buna eklememiz lazım zira tüketici bir üründe logo görüyor, ancak aynı ürünün başka bir markasını alınca orada ayrı bir logo görebiliyor. Dolayısıyla tüketici, hangi logoya güvenebileceğini bilemiyor.

Son olarak, devlet kanadından bakıldığında, devletin tüketiciyi koruma yükümlülüğü bulunmakta. Devlet, tüketicinin art niyetli kişiler tarafından yanıltılmasını engellemek zorunda. Dolayısıyla, helal logosunu veren belgelendirme kuruluşunun neye göre bu logoyu verdiğini, yetkinliğini nasıl ispatladığını, akredite olup olmadığını bilmek bizim için çok önemli.

Aslında bu problemin çözümü çok kolay: Bütün dünyada tek bir standardın kullanılması, yazılı ve belli kurallara göre yürütülen bir belgelendirme sürecinin yaratılması.

Ama burası, işin en zor kısmı.

Peki, bu nasıl yapılacak? En mantıklı olanı, dünyadaki bütün Müslümanları ilgilendirdiği için, helal gıda belgelendirme işinin bütün ilgili ülkelerin, kurumların ve tarafların katılımıyla belirlenecek kurallara göre yapılması. Yani katılımcılık ve şeffaflık çok önemli.

Bununla ilintili bir başka soru ise “Hangi platformda yapılacak?”.

Gıdahattı olarak görüşüne başvurduğumuz tüm taraflar, istisnasız bunun için en iyi platformun, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olduğu konusunda birleşiyor. Zira İİT, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri bir araya getirmeyi amaçlayan tek uluslararası örgüt. Doğal olarak ortak bir helal standardı yaratılacaksa bunu İİT'nin yapması gerekiyor.

İşte bu sebeple, 2010 yılında, ülkemizin de ciddi çabalarıyla İİT çatısı altında İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) kuruldu. Enstitü, İstanbul'da kurulmuş olmakla birlikte, uluslararası bir kuruluş. SMIIC, Üye Devletler arasında ortak helal standartlarının belirlenmesi yoluyla ticaretin arttırılmasını hedefliyor.

57 İİT ülkesinden 32'si SMIIC üyesi. Bu sayının yakın dönemde daha da artacağı ve önümüzdeki yıllarda SMIIC'in İİT ülkelerinin tamamını kapsayacağı düşünülüyor.

İstismara en açık konu

SMIIC Genel Sekreteri İhsan Övüt, helal gıda pazarının yalnız ülkemizde değil diğer ülkelerde de istismara en açık konulardan biri olarak göze çarptığının altını çiziyor; “Özellikle helal konusuna yalnızca ticari kaygılarla yaklaşan vakıflar, dernekler vs. bulunmakta olup bu durum insan sağlığı ve dini değerler için ciddi tehlikeler oluşturmaktadır.” diyor.

Övüt, helal gıda belgelendirmesindeki bütün problemlerin, SMIIC bünyesinde kurulacak ve harmonize edilmiş OIC/SMIIC standardları uygulanarak faaliyet gösterecek olan belgelendirme sistemini güvence altına alacak kontrol mekanizması olan akreditasyon sistemi ile çözüme kavuşturulacağını söylüyor.

Övüt ayrıca, helal belgelendirme alanının ihtiyari bir alan olup kamu otoritesince (Bakanlıklarca) bir piyasa düzenlemesi yapılmadığı sürece kargaşa görünümünün devam etmesi ihtimalinin her zaman yüksek olduğuna vurgu yapıyor. Genel Sekreter Övüt, SMIIC'in en önemli üyelerinden biri olan Türk Standartları Enstitüsü'nün (TSE) ise bu alanda Diyanet İşleri Başkanlığı ile birlikte oldukça başarılı çalışmalar yürüttüğünü de ifade ediyor.

Çarpık bir yapı oluştu

Günümüzde çok sayıda helal belgelendirme kuruluşu olduğuna dikkat çeken Türkiye Gıda İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Başkanı Necdet Buzbaş, bu kuruluşların önemli bir kısmının dini bir otoriteye bağlı olmaması, mezhepsel farklılıklar ve birçok alanda olduğu gibi ticari menfaat elde etmek isteyen kişi ve grupların helali ticari bir rant aracı haline getirmesi ile çarpık bir yapı oluştuğunu belirtiyor. Helal belgelendirme şirketlerini akredite eden etkin bir kurumun olmaması sebebiyle çok fazla sayıda kontrolsüz belgelendirme kuruluşu bulunduğunu kaydeden Necdet Buzbaş, “Türkiye'de sadece iki kurum JAKIM (Malezya) tarafından ve bir kurum MUI (Endonezya) tarafından tanınıyor. Oysa toplamda 60'a yakın helal belgesi veren kuruluş var” diyor.

Resmi kurumların kontrol edilemeyen ve çok sayıda oyuncunun bulunduğu bu tür bir sistem içerisinde ülke menfaatlerine zarar verebileceği bir düzleme de kayabileceğini söyleyen Buzbaş, çözüm önerilerini şöyle dile getiriyor: “Kamu kurumları bu piyasada düzenleyici rol üstlenmeli. Helal belgelendirme bir rant aracı haline gelmemesi için belgelendirme yetkisi sivil toplum kuruluşlarıyla sınırlandırılmalı. Ayrıca bir ulusal fetva yapısı oluşturulmalı. Yurt içindeki kuruluşların verdiği belgelerin uluslararası tanınırlığı, öte yandan Türkiye'ye gelen ham maddeleri belgelendiren kuruluşların akreditasyonu sağlanmalı.”

Türkiye yasal düzenlemeleri biran önce yapmalı

“Günümüzde helal gıda pazarı çok önemli bir yere sahip.” diyen Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar ise gelecekte de helal gıdanın dünya ticaretinde önemli bir yer tutacağının açık olduğunu söylüyor.

Ancak İslam ülkeleri arasında mutabakat kuruluşları henüz oluşmadığı için helal belgelerinin kabul edilebilirliği konusunda ihtilaflar olduğunu ifade eden Tayar, “Helal belgelerinin tanınması noktasında ciddi sıkıntılar mevcuttur. Bir Müslüman birliğinin, cemaatinin veya toplumunun verdiği belge diğer bir ülke ve/veya birlik veya toplum tarafından tanınmamakta ve ürünlerin sınırlardan geçişinde sorunlar yaşanmaktadır. Bu da uluslararası ve İslam ülkeleri arası ticarette ilave karşılıklı teknik engellerin oluşturulmasına neden olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında ortada duran en büyük sorun; bir Helal belgesinin bütün Müslüman coğrafyada tanınabilmesinin sağlanamamış ve ortak harmonize standartlar veya olması gereken dokümanların oluşturulamamış olmasıdır.” diyor. Tayar, sürekli yükseliş trendine sahip olan bu pazarda Türkiye'nin de gerekli yasal düzenlemeleri devlet olarak biran önce hazırlayıp yerini alması gerektiğini ifade ediyor.

gidahatti.com