Ankara / Gölbaşı'nda ESK tarafından Latin Amerika'dan ithal edilen büyükbaşların muhafaza edildiği çiftlikte Şarbon hastalığının ortaya çıkması üzerine konu ülke gündemine olmasa da alanla ilgili kesimlerin hepsinin gündemine girdi.

Bu ve benzer hayvan hastalıkları konusunda günümüzde alınacak tedbirler var. İnsanlara ve diğer hayvanlara zarar vermeden süreç bertaraf edilebilir. Bu yaşanan olay hayvancılık politikalarımızın bizi getirdiği bir sonuç olması hasebiyle hayvan hastalıkları ve koruyucu hekimlik dersi yapmak yerine bu ve benzeri olayların yaşanmaması için buraya nasıl gelindiğine/ithalata değinmekte fayda var.

Ülkemiz, kayda değer şekilde 90'lı yılların ikinci yarısından beri yaklaşık 20 yıldır (dönem dönem ara verilmekle beraber) yurtdışından ciddi meblağlar ödeyerek daha çok büyükbaş olmak üzere yoğun hayvan ithalatı gerçekleştirmektedir. Bu kadar uzun süre ithalatın devam etmesi ama ülkenin özellikle büyükbaş hayvan sorununun çözül(e)memiş olması hatta daha kötü bir noktaya gitmesi tuhaf bir durum oluşturmaktadır.

Bütün seçenekleri eleyecek olursak çok genel manada bu ithalatların ülkenin hayvancılık alanında yaşadığı sorunları çözmek esaslı gerçekleştirilmediğini, siyaset ve bürokrasi açısından günü kurtarmak, ticari süreçleri yönetenler açısından kazanç sağlamak esaslı olduğunu söyleyebiliriz.

Evet, yukarıda saydıklarımız daha sonra ağır bedeller ödenmesi pahasına günü kurtarmışlar ve bir dönem yoğun ithalat yapan çiftçi kuruluşu şirket yetkilisinin ifadesi ile paraları koyacak kasa bulamamışlar.

Birrrr… Demek ki ithalat ülkenin hayvancılık alanında sorunun çözülmesini sağlayamamış. Ya da çözüm sağlayacak bir süreç halinde işletil(e)memiş.

Hayvan ithalatı yapılan dönemlerde bugün olduğu gibi yurtdışından bir takım hastalıkların ülkeye gelmesinin önüne geçilememiş, zaman zaman ciddi sorunlara neden olmuştur. Özellikle yoğun/hızlı ithalatın olduğu dönemlerde bu sorun had safhaya ulaşmıştır. Mevzuat açısından sıkıntı olmamakla beraber pratikte çeşitli nedenlerle uygulamalarda yaşanan aksaklıklar ülkemizi dünyanın değişik yerlerinde görülen hastalıkların sergi alanına çevirmiştir.

Son iki yılda münferit olayları bir yana bırakacak olursak önceki yıl Tarım Kredi kooperatifleri tarafından Romanya'dan yapılan ithalat sonrası yüzlerce hayvanın hastalıktan ölümü ( hala konu ne bakanlık tarafından ne de Tarım Kredi'nin bugünkü idarecileri tarafından araştırılıp/işlem yapılıp kamuoyuna bilgi verilmemiştir) ve bugün ESK tarafından yapılan ithalat sonrası hastalıktan hayvan ölümleri ile konu gündeme gelmiştir.

Bunların gündeme gelmesinin sebebi ise her iki ithalatçının resmi kurumlar olması nedeniyle işin kitabına uydurulamamasıdır. Yoksa diğer ithalatlarda bir sorun olmadığı manasına asla gelmemektedir.

İkiiii… Demek ki yapılan ithalatlar neticesinde ülkemiz mevzuatta ve teoride alınan bütün tedbirlere rağmen dünyanın değişik yerlerinde görülen hayvan hastalıklarının cenneti olmuştur.

Özellikle son on yıldır ülkemizin neredeyse sürekli ve yoğun bir şekilde yaptığı hayvan ithalatı, sayıların ve meblağların yüksekliği nedeniyle önemli bir ticari sektör haline gelmiştir. Bu sektör siyaset ve bürokraside ilgi ve cazibe odağı olmuş. Bu sektör, direk veya indirekt kendisine ciddi destek/lobi oluşturmuş, şekil olarak olayın karşısında olan çiftçinin etkisizliği ile çiftçi örgütlerinin ise çiftçi öncelikli olmaması nedeniyle boş alanı sonuna kadar aldığı siyasi ve bürokratik destekle kullanmıştır.

Bugün hem TR'de hem yurtdışında yüzlerce firma çok yüksek cirolarla bu işi yapmakta her ne hikmetse resmi kurumların alımları bu yüzlerce firma içinde uzun zamandan beri 8-10 tanesi arasında dönmektedir. Bu sektör elde ettiği güç ile öyle ki bir dönem konuyla ilgili kurumlardan birinin merkezinde sağa sola emir yağdırıp, yurt dışında hayvan seçimi ile resmi görevli personeli tehdit/darp edip okyanus kıyısına bırakacak kadar şımarmıştır.

Üçççç… Hayvan ithalatında dönen milyar dolarların ortaya çıkardığı sektör kendi kazancını yer yer ülke menfaatinin önünde gören etki ve güce ulaşmış olduğundan, bu sektör yok farz edilerek yerli hayvancılık merkezli ithalat karşıtı/disiplini olacak bir tutum geliştirilememektedir.

Çerçevesi tam olarak belirlenmemiş,çözüm odaklı projelendirilmemiş her an her şeyin olabileceği ithalat uygulamaları yerli üreticinin önünü görmesini, bırakın uzun vadeli orta vadeli planlar bile yapmasına mani olmuş o da ister istemez günü kurtarmak telaşına düşmüştür. Devletin cari açığa yansıyan ciddi rakamları kendi üreticisinin imkanlarını genişletmek yerine kolayca ithalata ayırması çiftçide mevcut sisteme ve işleyişe olan inancı kökten sarsmıştır.

Dörttt… Hayvan ithalatının ucu açık (belirsiz, kontrolsüz, plansız) bir alan olması, orta ve uzun vadeye münhasır yerli üretime dayalı çözüm çabalarını ve önermelerini baltalamış bu iş kolunda ciddi sosyo/ekonomik sıkıntılara neden olacak/olan önemli miktarda nitelikli işletme ve tecrübeli yetiştirici kaybı yaşanmıştır.

Daha birçok gerekçe ekleyebiliriz. Konuyu daha fazla uzatmadan Tarım Bakanlığının/Bakanının dahi gücünün yetmeyeceği “ithalatı sınırlama" konusu kur değişikliği ile kendiliğinden gerçekleşmiştir. Ve bu durum iyi bir planlama yapılırsa ülkeye ve yetiştiriciye sunulacak bir imkana dönüştürülebilir. Bu Tarım Bakanlığının/Bakanının cebinde bunu bir kenara koyalım.

Bu son yaşanan ESK tarafından ithal edilen hayvanlarda şarbon hastalığı vakası ülkemiz açısından kayıp ve endişe yaratan bir durum olsa da ithalat politikalarının, uygulamalarının (mevzuat demiyoruz) gözden geçirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Tarım Bakanlığı/Bakanı kırk yıl uğraşsa baş edemeyeceği milyarlarca dolarlık piyasaya hükmeden örgütlü ve güçlü ithalat lobisine karşı bu krizleri/fırsatları iyi bir şekilde kullanmalı ve ülke hayvancılığında kalıcı çözümlerle yeni bir mecra oluşturmalıdır.

Tabi Köylüye/Çiftçiye/Yetiştiriciye de görev düşüyor.

Önce kendisini temsil(!) eden kurum/ kuruluşları hizaya sokacak. Gerekirse yeniden örgütlenecek. Taleplerini daha güçlü dile getirecek, yanlışı nasıl eleştiriyorsa iyi ve doğru olanda sonuna kadar ülkeye/kendisine hizmet eden siyasetçi ve bürokrata destek verecek.

Aslında bu yazımızda Tarım Bakanlığının/Bakanının belindeki iki boş çakaralmaz tabanca TİGEM ve Tarım kredi Kooperatiflerini yazacaktık ama yolumuza Şarbon/ithalat çıktı. İnş. Hayvancılık konusunda önermelerimizin olduğu yazıdan sonra iki kurumu ayrı ayrı değerlendireceğiz.