Önsel Ünal / Gazeteci-Yazar / [email protected]

ABD'li ünlü eleştirmen David L. Robb, 'Hollywood Operasyonları' adlı kitabında Hollywood'un Pentagon'la yıllardır süren işbirliği hikayelerini anlatır. Robb, bu hikayede birçok hain ve bir avuç kahraman varlığından bahsederken gerçek yaşamda hainlerin kendisini daima kahraman olarak, kahramanların da daima yalnızca işlerini yapan sıradan insanlar olarak gördüklerini anlatır.

Özgürlüğü sözde kalan ABD'de medya ve sinema sektörünün insanları Arnold Schwarzeneger, Slyvester Stallone, Chuck Norris, Bruce Willis, Stevan Seagal gibi ünlü oyuncularla yönlendiren en önemli silah olduğu bilinir. Attığını vurur, tuttuğunu yerle bir ederler.

Perde arkasından film senaryolarında değişiklik yapılması için baskıların yapıldığı, karşılığında da maliyetleri çok düşüren gösterişli film sahneleri çekmeleri sağlanırken Pentagon, istemediği senaryolara müdahale gücünü her zaman hissettirmekte, kendisine yönelik olumsuzlukları kendi yönlendirdiği sinema filmleriyle ortadan kaldırır.

Yapımları sadece sinema salonlarında seyredilmekte kalmamakta, uydular, kablolu yayınlar ve video pazarında da yayılmaktadır. Kısaca bu tür filmlerle gerçekleri ters yüz eden, insanların zihinlerinin bulandırıldığı, 'zihinsel (sanal) bir dünya' kurulmak istenir.

Eflatun'un mağara benzetmesi vardır. İnsanoğlu toplum içerisinde; bir mağarada kollarından birbirine zincirlerle bağlanmış ve sırtı mağara kapısına dönük oturan esirler gibidir... Düşünürler, sorgulayan ve birey olabilenler dışında elbette…

Platon'un "Mağara Benzetmesi" şöyledir:

"Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır."

Algı yönetiminde ise doğru olmayan bilgiyi vermek biçimi de yanlı bir gerçekliğe ihtiyaç duyar. Yanlış bilgiyle yönlendirmenin ve yönetmenin sürdürme imkânını veren kavram çoğu kez tarafsızlıktır. Kendi amaçlarını gerçekleştirmeye dönük olarak zihinleri yönetmek için tarafsız olduğunu, siyaset üstü durduğunu/ siyasete karışmadığını telkin etmesi ve inandırması gerekir.

İşte bugün ülkemiz tarım sektöründe gerçek bilgi birikiminden yoksun bürokrasinin acımasız ve kesif tutumu yüzünden tarımsal alanların üreticiler tarafından elden çıkartıldığı, kısaca daraltıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz Hollywood-Pentagon tipi algı operasyonunun bir benzeri özellikle Türkiye'nin önemli katma değer yaratan ürünlerinden şeker pancarı ve şeker sektörü üzerinde linç kampanyalarıyla denenmektedir.

Bir yandan şeker pancarına getirilen kotalar, buna karşılık Nişasta Bazlı Şekerlerin Kotalarının Bakanlar Kurulu Kararı ile her yıl arttırılması, diğer yandan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) ve Şeker Kurumu tarafından hedef tahtasına oturtulmak istenen milli şeker fabrikalarımız… İşte bütün bu algı operasyonları bir ayağı siyaset, bürokrasi, bir ayağı ise medya aracılığıyla onların ekranlarında boy gösteren vitrin süsleri vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir.

Bütün bunlar zihinsel ve fikirsel körlük kadrolu kalemlerin eliyle tesis edilmektedir. Aslında bu kalemler bir tükenişin, bir son nefesin mersiyesini yazıyorlar, söylüyorlar ve ne yazık ki onlar da aynı cellada meftunlar.

Yenidünya düzeninin en etkili savaşı olarak bilinen algı operasyonları etkisini her geçen sene daha da artırarak ulusları farklı bir konuma götürebilecek büyük bir etkiye sahip. Hani Türkçede annelerimizin mutfakta kullandığı bir kavram vardır: “Kulak memesi kıvamına getirmek". Bu kavram ile kastedilen, yoğurulan hamurun şekil verilecek kıvama ulaşmasıdır.

Algı yönetiminin amacı da insanların düşünce ve duygularının istenilen şekli alacak kıvama gelmesidir. Bugün pancardan üretilen şeker için küresel güçlerin de yardımıyla ülkemizde algıda linç kampanyası yürütülmekte, düşünceler farklı şekilde harmanlanarak insanlarımız ruhsuz ve izansız trollerin egemen olduğu sanal bir dünyada yaşama zorunda bırakılmaktadırlar.

Şeker-İş Sendikası'nın, geçmişte bu konuda yaptığı basın açıklamaları, Avrupa örnekleriyle yıllardır sürdürdüğü çalışmaları dikkatle incelenmelidir. Ülkemizin kritik bir süreçten geçtiği bu günlerde böylesine hassasiyet taşıyan milli konulara milli bir bakış açısıyla yanaşmak zorunluluğumuz vardır.

Nasıl ki ülkemizde giderek tırmanan terör olayları için sivil toplum örgütleri biraraya gelerek ortak bir deklerasyonun ardından bir eylem planını harekete geçiriyorlarsa aynı şekilde Pankobirlik başta olmak üzere Ziraat Odaları ve sektörle bağlantılı tüm ilgili dernekler Şeker-İş Sendikası ile ortak hareket etmek zorundadırlar. Aksi taktirde gıda terörünün önü alınamayacaktır.

Saygılarımla…