İnsan sadece işgal ettiği alanı yok etmekle kalmayıp; etrafını ve kendi çevresinden çok uzaklardaki doğal çevreyi de bozdu. Taşını, kumunu, mermerini, ağacını kısaca kendisine ne ihtiyaçsa bulunduğu yerden, yakın çevresinden veya uzaktan getirerek ihtiyacını karşıladı.

İnsan bu günkü gücünü doğaya kuralsız müdahale ederek kazandı.

Bu kuralsız müdahale birçok canlıya zarar verdi. Canlılar; müdahale edilen yaşam alanlarını değiştirdiler. Sayıları azaldı veya yok oldular. Biz bu canlıları artık endemik tür, nesli tükenmiş, nesli tükenmekte veya koruma altında türler diye adlandırmaya başladık.

Nesli azalan veya yok olan canlının doğal dengedeki görevini kim devraldı veya varlığı yok olan türe bağlı canlılara ne oldu? Doğa bu soruna nasıl cevap verdi? Hiç düşünmedik. Doğanın cevabı insanın faydasına değildir.

Bir canlının neslinin yok olmasını önlemek ve onun çoğaltıp doğal dengede yerini alması için ne kadar zaman ve ne kadar para harcandığını günümüzde yürütülen bazı koruma ve çoğaltma çalışmalarına bakmak yeterlidir.

Şehirler canlıların yaşam alanlarını işgal etmekle etrafındaki alanları bozmakla kalsalardı. Canlılar bu duruma göre kendilerini alıştırır ve yaşamlarına bu şekilde devam ederlerdi. Kentleşmede canlılar için çok fazlada bir sorun oluşturmazdı.

Böyle olmadı.

İnsan hem doğayı tüketen hem de doğayı kirleten bir varlıktır. İnsan yeryüzünde yaşamaya başlamasından itibaren uzun bir süre doğal sistemin işleyişi içinde kalarak yaşamlarını sürdürmüştür. Bu sürede doğaya pek müdahale edememiştir. Yeryüzünü tanıdıkça ve yeryüzü hakkındaki bilgilerini artırdıkça doğal hayata müdahaleye başlamıştır.

Doğa kendini yenileyen canlı bir yaratıktır.

Mevsimlerle, yağmurla, karla, doğal afetlerle, yanar dağlarla. Canlıların yaşam şekliyle kendini yeniler. Doğal ortamda meydana gelen artıklar ve atıklar doğal olduğu için çevrenin temizliğini yapan böcekler, kurtlar, kuşlar doğadaki artıkları kendi besin zincirlerinde kullanarak kendi yaşamlarını sürdürür. Böylece hem çevreyi temizlemiş olur hem de ekolojik dengenin düzenli şekilde devam etmesini sağlarlar.

Doğa İnsanın bozduğu ve kirlettiği çevreyi kendine has yöntemlerle düzeltir ve yeniler. Bu denge sanayi devrimine kadar böyle devam etmiştir. Sanayinin gelişmesi paralel olarak doğanın bozulması da hız kazanmış ve günümüzde de devam etmektedir. Eskiden canlı gücüyle bir yılda yapılan doğa tahribatı şimdi bir makine ile bir saatte yapılmaktadır. Binlerce insanın atıkları bir sanayi tesisi atıklarından azdır.

Canlı gücüyle yapılamayan doğa tahribatı makine ile çok çabuk yapılmaktadır. Ülkeleri birbirine bağlayan su altı tünelleri yapılmaktadır. Benzer bir tünel İstanbul'un iki yakasını birleştirmek amacıyla İstanbul boğazında yapılmaktadır.

Uzaktan su getirmek veya uzaklara su götürmek teknoloji ile çok kolay hale gelmiştir. İhtiyacımız olan suyu göllerde ve barajlardan kentlerimize içme ve kullanma suyu olarak götürmek kolaylaşmıştır. İnsanın ihtiyacı olan doğada bulunan her değere ulaşması ve kullanması kolaylaşınca insan kullanmada sınır tanımayarak doğayı tüketmeye devam etmektedir.

Doğanın kendini yenilemesi, canlanması ve tazelenmesi bu tüketimi ve bozulmasını karşılayamayınca doğal hayat hastalanmakta veya ölmektedir.

İnsan huzurlu, sağlıklı ve refah içinde yaşaması için;

Temiz bir çevreye,

Sağlıklı hayvana ihtiyacı vardır.

Şehirleşme ve sanayi çağı ile birlikte insanın ihtiyaçları ve kültürü de değişti.

İnsanın ihtiyaçları biyolojik ürünlerle karşılanamayınca kimyasal ürünler üretildi.

Bu ürünleri üretmek ve insanların ihtiyaçlarını karşılama için sanayi siteleri ve fabrikalar kuruldu.

Aynı şehirleşmede olduğu gibi sanayi siteleri ve fabrikalar hem doğal ortamı işgal ettiler hem de çevreyi kirlettiler.

Çevre kirliliği, çevrenin doğal olmayan bir şekilde insan eliyle bozulmasıdır. Hayatımızı kolaylaştıran teknoloji aynı zamanda da canlıların sağlığını tehdit etmektedir. Kentleşme ve sanayileşmenin artık ve atıkları ilk önce toprağı kirletti.

Endüstri atıkları, nükleer santrallerden gelen sızıntılar, sönmemiş kireç, endüstri, ulaşım, ısınma faaliyetleri sonucunda havaya karışan gazlar sebebiyle oluşan asit yağmurları toprağın kirlenmesine sebep oldu.

Topraktaki zararlı maddeler bitkilere, bitkilerden de onlarla beslenen canlılara geçerek bozukluklarına yol açtı. Çevre kirliliğinden en fazla canlıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan su etkilendi. Su kirlendi.

Fabrika atıkları, evlerde kullanılan deterjanlar, deniz taşıtlarından çıkan mazot, yanmış yağ ve katranlar suların kirlenmesine sebep oldu. Sulardaki kirletici maddeler canlıların sağlığını tehdit etti. Sanayileşme, konutların ısıtılmasında kullanılan yakıtlar, motorlu taşıtlardan çıkan gazlar sonucu hava kirlendi.

Havadaki kirlenme canlılarda hastalık meydana getirdi. Radyoaktif maddelerin hava, su ve toprağa karışması ile radyoaktif kirlenme oluştu. Radyoaktif maddelerin yaymış olduğu elektronlar toprağa, havaya, suya, bitkilere, bitkilerden besin zinciri ile geçerek canlılara zarar verdi.

Ses kirliliği (Gürültü)

Işık kirliliği sanayi ve kentleşmenin bir sonucudur.

Aşırı gürültülü ve çok ışıklı bir ortamda hiçbir canlı yaşamak istemez. Orayı terk eder.

Şehirleşmenin ve sanayileşmenin olumsuz etkilerinin bir kısmını hatırlattık.

Temiz olmayan toprakta,

Suyu kirlenmiş yerde,

Havası bozulmuş ortamda,

Aşırı gürültü ve gözleri kör eden ışıkta

Yabani hayvan yaşamaz. Ya orayı terk eder ya da nesli tükenir. Kirlenmiş çevrede yaşayan, kirlenmiş suyu içen, bulaşmış besinleri tüketen insanda bir canlıdır.

Bütün kirliliklerin son durağı insandır. Uzak tarihe gitmeye gerek yok çocukluğumuza gidelim yani otuz yıl geriye gittiğimizde;

Testisini alıp çeşmeden su doldurmaya gidenleri

Şehrin her mahallesinden geçen sarnıçları

Akan su temizdir diye kenarında çamaşır yıkayıp ve balık tuttuğumuz ırmakları

Şehrin ortasından geçen çayları, dereleri ve etrafındaki kavakları

Binlerce canlıya ev sahipliği ve yuva olan sulak alanları

Serinlemek, nefes almak ve buluşmak için kenarına gittiğimiz gölleri

Suyun gücünü gösteren doğa harikası şelaleleri

Ülkenin bir uçundan doğup öbür uçuna kadar uzanan soğuk ve temiz suyuyla geçtiği ve ulaştığı her yere hayat veren ve içinde binlerce canlıyı yaşatan nehirleri

Baktığın zaman içindeki yaşayan canlıları gördüğümüz tertemiz kıyıları koyları olan denizleri görürdün.

Bütün bu değerleri şiirlerimizde, şarkı, türkülerimizde ve şairlerin ile aşıkların sözlerinde görürüz. Şimdi ne gördüğünüzü ve nasıl bu hale getirdiğimizi hatırlatmayacağım. Çünkü biz bu hale getirdik hepimiz biliyoruz. Ne yapalım çözüm nedir. Sorunu herkes biliyor.

O zaman doğayı örnek alacağız.

Doğa kendi bozduğunu veya kirlettiğini kendi temizliyor. İnsanda kendi bozduğunu veya kirlettiğini kendi temizlemeli. Bu günden sonra doğal hayatı bozmamalı veya kirletmemeli önlemlerini almalıyız. İnsan maliyeti çok diye bu önlemleri almazsa bütün canlıları ve kendisini yok edecektir.

Bütün canlıların temiz bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi bozan veya kirleten, doğanın bozulması ve kirlenmesini önlemeyen kimse;

Canlılara karşı soy kırım suçu işlemektedir.