Haftada bir sizlerle beraber olup hayvan hakları hakkında görüşlerimi paylaşıyordum. Dört hafta beraber olduk fikirlerimi sizlere aktardım. Yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Bu haftadan itibaren kaldığımız yerden devam edeceğim.

Sizlerle buluşmaktan ve yazmaktan hoşlanmaya başladım. İçimden gelen bir his yazmaya zorluyor. Yazılarıma ara vermek zorunda kaldığım bunca olaydan sonra, ülkemizde hiçbir şey yaşanmamış gibi yazılarıma devam edemezdim. Bu hafta ülkemizde meydana gelen olaylar hakkında düşüncelerimi aktaracağım.

Her yerde konuşuluyor, her köşede yazılıyordu.

'Gelecekte ülkeyi bunlar yönetecek, yetişmiş elman onlarda, kaliteli ekip onlarda!' diye...

Buna bütün vatandaşlar inandırılmaya çalışılıyordu.

Ülkemizin saf temiz insanı ne yapsın etrafına bakınca okulları, televizyonda onları, olimpiyatlarda Türkçe şarkı söyleyen Filipinli, Endonezyalı çocukları görüyordu.

Reklam büyüktü!

Onlarla olan polis oluyor, askeri okullara giriyor, müdür oluyor kısaca makamında ve mevkisinde ve işinde ilerlemek isteyen onlarla olunca başarının yolları onlara açılıyordu.

Bunların nasıl olduğu şimdi açığa çıkarılıyor ve anlatılıyor.

15 Temmuz akşamı darbe (ülkemizi işgal) girişimi haberini duyunca evde ne yapacağımızı düşünürken 12 Eylül ihtilalini ve 28 Şubat post modern darbesini görmüş biri olarak olayın nereye doğru gittiğini tahmin edebiliyordum.

Hiç ihtilal ve darbe görmemiş ev halkı sormaya başladı.

Ne oluyor?

Yönetime el koymak ne demek?

Seçilmiş hükümet ve Cumhurbaşkanı nasıl görevden alınır?

Gibi sorulara muhatap oluyordum.

Nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Ben şehre bir bakayım durum nedir dedim. Eşim bende geleceğim deyince dışarı çıkmak tehlikeli olabilir. Sen çocukların yanında kal dedim.

Kızım hepimiz gidelim Cumhuriyet caddesinde yürüyelim deyince ben cesaretimi topladım ve evden şehre doğru yola çıktım. Yol üzerinde bankadan para çekenleri, fırınlardan ekmek ve petrollerden yakıt alanları görerek şehrin kışla tarafından girdim.

Kışlada hiçbir hareketlenme yoktu. Cumhuriyet caddesi kalabalıklaşmaya ve asker kışlaya diye sloganlar atılmaya başladı. Bazı dernek ve parti yetkililerini arayarak bir araya geldik.

O sırada eşim aradı ve 'Cumhurbaşkanımız meydanlara inmememizi ve meydanlara sahip çıkmamızı söyledi' diyerek 'çocuklarla bizde geliyoruz' dedi.

Uzun zamandır (23 yıldır) Van'da yaşadığım için Van halkının büyük kısmını tanırım.

Hangi aşiretten, hangi görüşten az çok bilgi sahibiyim.

Gördüğüm manzara karşısında şaşkına döndüm.

Van'da her aşiretten her guruptan, her siyasi partiden ve her kesimden insanlar caddeleri dolduruyordu. Sonra sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin olaya müdahale etmesiyle yürüyüş daha organize olmaya başladı. Halk Cumhurbaşkanına ve hükümete destek olmuş, 'biz milletiz ülkemizi darbeye teslim etmeyiz, teröre böldürmeyiz' dedi.

Van'ın yakın tarihi bu kadar çok bayrakla kardeşçe birlikte yürüyen bir topluluk görmedi.

Ben olayları anlatmada eksik kalacağım için burada keseyim hepimiz yaşadık ve gördük.

Sabah olup daha net bilgiler ulaşınca darbecilerin ne kadar hainleştiğini ve vahşileştiğini, Meclisin, özel hareketin bombalandığını, masum insanların üzerine ateş açıldığını, ayrıca tanklarla ezildiğini duyduk.

Bu millet gerektiği zaman nasıl kahramanlar çıkardığına şahit olduk.

Hakkı temsil edenler; kahramanlar, gaziler, şehitler çıkarıp yüzyıllar boyu okunup söylenecek destanlar yazıp rahmetle anılırken; batılı temsil edenler, vatan haini darbeci ve ülkesine ihanet edenler olarak lanetle anılacaktır.

Herkes kendi yolunu kendi seçtiği için diyecek bir şeyimiz yok.

15 Temmuzdan sonra Cumhurbaşkanımızın tamam dediği tarihe kadar meydanlarda sivil inisiyatif adına hem konuşmacı hem de katılımcı olarak nöbete devam ettik tespitlerimi kısa olsun diye maddeler halinde yazmayı uygun gördüm.

Van halkının tamamını temsil eden kesim meydanları doldurdu. İlk gün ilk saatlerde bayrağımızın yanında, herkesim kendi parti bayraklarıyla meydanları doldurdu. Sonraki günler de sadece bayrağımız vardı.

Van halkı seçtiklerine ve ülkesine sahip çıktı. İdaresini bir gurubun emrine teslim etmeyi kabul etmedi.

Vatandaşlarımız ırkına dinine ve inanç farkı bakmadan millet olma şuuruyla meydanlarda hakkı haykırmaya devam etti.

Zalimin karşısında mazlumun yanında yer aldı. Mazlumların duası milleti birleştirdi

Allah bir, vatan bir, bayrak bir, diyerek ayrılıklarımızda değil birlikteliklerimizde birleşti.

Hep birden 'Türkiyeliyiz' dedi.

Hiçbir taşkınlık olmadan binler, yüz binler, milyonlar bir araya geldi. Günlerce, haftalarca, aylarca meydanlarda beraber oldular. Meydanları düğün ve bayram yerine çevirdiler. Ama tabiri yerinde ise ne bir böcek, nede bir çiçek zarar görmedi. Karınca bile incitilmedi. Bütün yukarıda saydıklarımın daha fazlasının canlı şahidi sizlersiniz

15 Temmuz darbe girişimi bize gösterdiği; beraber olduğumuz zaman, birlikteliklerimizde birleşip, ayrılıklarımızdan uzaklaştığımızda yedi düvel üzerimize gelse bize diz çöktüremezler. Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşında ve son olarak dışarıdan ve içerden bütün batılıların birleşip saldırdığı 15 Temmuz'da diz çöktüremediler, bozguna uğradılar.

İnsanın yaratılışından günümüze Hak ile batılın mücadelesi devam etmektedir.

Hakkın hakim olduğu devirlerde insanların ırkına, dinine, mezhebine, parasına ve gücüne bakılmaksızın herkes eşit görülmekte ve hakkını almaktadır. Ayrılık yoktur. Birlik vardır. Ben yoktur. Biz vardır.

Batılda ise birliktelik değil ayrılık, biz değil ben, Hak değil güç vardır. Güçlü zayıfı ezer. Demokrasi nöbeti, devlete, bayrağa sahip çıkma ismine ne derseniz deyin; bu hareket (15 temmuzda halkın yaptığı) milletin hakka sahip çıkması ve ümmetin bir araya gelmesinin adıdır.

Haklının zaferidir.

Gelin bunu bir başlangıç yapalım kalbimizdeki bütün kırgınlıkları bir tarafa bırakalım ilk önce ailemizle muhabbetimizi artıralım akrabalarımızla olan ilişkilerimizi en üst seviyeye çıkaralım. Düşünelim unuttuğumuz akrabamız varsa hatırlayıp halini soralım. Bu gün evden çıkarken komşumuzun durumunu sorup güler yüzle selam verelim. Mahallemizdeki halk ile ilişkilerimizi gözden geçirelim. Hatalarımız varsa düzeltelim. Kızdığımız varsa affedelim. Mahallemizde cami, okul, kulüp ne varsa sahip çıkalım ve ziyaret ederek onları yalnız bırakmayalım, destek olalım.

Bir birimizin yüzüne bakamayacağımız sözler söylemeyelim. Bir haksızlık gördüğümüzde elimizle (devletin görevi) düzeltebilirsek düzeltelim. Bunu yapamıyorsak söyleyerek ortadan kaldıralım. Buna da gücümüz yetmiyorsa kalben buğuz edelim. Sorunu bu şekilde çözmeye çalışalım ama hiçbir zaman nefret ettirici olmayalım. Sevdirme yoluna gidelim. Korkutucu değil, müjdeleyici olalım. Cezalandırıcı değil, affedici olalım.

Darbeyle anlattıklarınızın ne alakası var diye sorduğunuzun farkındayım ama her şey yukarıda birazını hatırlattığım kutsal değerlerimizden uzaklaşma ile başladı.

Osmanlının parçalanması için birçok proje devreye sokuldu.

Bunları sırasıyla aktarmaya başlasak uzar ama bunlardan en önemlisi ümmeti dinden ve din kardeşliğinden uzaklaştırarak, sünni sınırlar oluşturdular ve bütün İslam dünyasını hem yönetmeye hem de yeraltı, yer üstü bütün zenginliklerini ve iş gücünü yüzyıldır sömürdüler. Sadece sömürmekle kalmadı aynı zamanda kutsal olan bütün değerlerini ortadan kaldırmak için çalışmalar yaptılar. Bunda başarılı da oldular. Ümmet dağıldı.

Kısacası perişan olduk. Bir birimize düşman olduk. Aynı ülkede birbirimizi öldürdük. Yok etmeye tahakküm kurmaya çalıştık.

Yüzyıldır böyle devam ederken bir yüzyılın daha projesini hazırladılar.

Yeni proje dinden uzaklaştırarak ümmeti parçalamak yetmiyor.

Tekrar hakkı ve hukuku hatırlatan, gücü değil hakkı üstün tutan bir sistemin kurulması gerektiğini anlatan bir zümre yetişiyor.

Bu fikrin aydınlık geleceğin habercisi olduğunu biliyorlar. Bu milletin aslına dönmesini önlemek için dinimizin içini boşaltarak yeni bir din oluşturup gelecek yüzyılımızı da çalmaya kalktılar. Birçok İslam ülkesinde bunu yaptı ve başarılıda oldu. Ümmetin son kalesi olan ülkemizde 40 yıldır desteklediği guruba görevi verdi.

Bu ülke çok darbe gördü ama böylesini görmedi.

Bu darbede kendisini dini bir cemaat olarak adlandıran bir cemaat önderliğinde gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bu yapı vatandaşın zekâtlarını toplayarak, sadakalarını çalarak, evlatlarımızın beynini yıkayarak bu duruma geldi. Herkesin bir planı varsa Allahın da (cc) bir planı vardı Allahın planı eksiksiz ve kusursuzdu o oldu.

Son kale yıkılmadı ve ümmeti öksüz ve yetim bırakmadı.

Halkımız üzerine düşen görevi yaptı.

Allah (cc) adına aldatanların sinsi oyununu canlarını vererek bozdu. Vatanımızı darbeci ve bölücülere bırakmadı. Büyük bir destan yazdı.

Artık görev yetkililerde.

Darbenin önlenmesinin Başkahramanı, Başkomutanımız, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN'nın söylediği gibi, artık hiçbir şey 15 Temmuzdan önceki gibi olmayacak.

Artık devleti yeniden kurma zamanıdır.

Bu millet bunu da gerçekleştirecektir. Allah (cc) hakkı ve doğruyu savunanların yardımcısı olsun.

Bu haftalık birlikteliğimize son verirken gelecek hafta canlı haklarına kaldığımız yerden devam edeceğim.

Güzel günlerde görüşmek üzere...