Sizlere 20 yılda çiftçinin gelirinin nasıl eridiğini ve çiftçinin verdiği diyetleri anlatmaya çalışacağım.

Çiftçiye verilen devlet desteğinden başlayalım, örnekleri buğday üzerinden vereceğim.

20 yıl önce;

1 dekar buğday üretimi için çiftçinin aldığı devlet desteği = 16 TL

1 dekar buğday üretim maliyeti = 40-45 TL (2001-2002 üretim sezonu)

Devlet desteğinin buğday maliyetini karşılama oranı %35

Bu gün;

1 dekar için çiftçinin aldığı devlet desteği= 75TL

1 dekar buğday üretim maliyeti =1065 TL (2021-2022 üretim sezonu)

Devlet desteğinin buğday maliyetini karşılama oranı %7

20 yıl önce çiftçinin buğday maliyetinin %35’ini karşılayan devlet desteği bu gün maliyetin %7’sini karşılıyor.

Bu süreçte (%35 - %7 = %28) maliyetin %28’lik kısmı da çiftçinin sırtına binmiş oldu.

Onun için genel olarak desteklrin kaç kaleme ayrıldığının ve kaç kat arttığının hiç bir önemi yoktur.

Önemli olan desteğin girdi maliyetlerini karşılama oranı artmış mıdır? Artmamış mıdır? 

Baktığımızda görüyoruz ki desteğin maliyeti karşılama oranınada 20 yılda 5 kat azalma meydana gelmiştir.

Şunu da ekleyeyim 20 yıl önce çiftçi desteğini tek kalemde ve erken alıyordu, şimdi o destek mazot, gübre, sertifikalı tohum, prim fark desteği olarak 4 kaleme ayrılmış durumda ama bu 4 kalem 20 yıl önce tek kalemin yaptığını yapamıyor ve daha geç hemde dörte bölünerek ödeniyor.

Gelelim ürünün maliyet ve satış fiyatı kısmına

20 yıl önce;

1 dekar buğday üretim maliyeti 45 TL

1 kg buğday üretim maliyeti 0,16 TL

1 kg buğday satış fiyatı 0,41 TL

Buğday satış fiyatı, üretim maliyetinin 3 katı

2020-2021 sezonunda 

1 kg buğday üretim maliyeti 2,5 TL iken

TMO 1 kg buğday fiyatını 2,25 TL olarak açıkladı, bırakın çiftçinin ürününü maliyetin 3 katına satmasını, maliyetin altında satmak zorunda kaldı.

Bu gün;

1 dekar buğday üretim maliyeti = 1065 TL (2021-2022 üretim sezonu)

1 kg buğday üretim maliyeti = 4 TL

1 kg buğday satış fiyatı =? Bunu önümüzdeki yıl göreceğiz.

20 yıl önce çiftçi ürettiği buğdayı üretim maliyetinin yaklaşık 3 katına satarken geldiğimiz noktada ya maliyetin altında yada maliyetine ancak satabiliyor. Kendini biraz kazanıyor gibi görenler, kendisinin ve ailesinin yaptığı işçiliği, tarla kendininse tarla kirasını, alet ve ekipmanlarındaki yıpranma payını, ödediği Bağkur primlerini, maliyet için harcadığı paranın yıllık değer kaybını velhasıl bunların hepsini maliyet hesabında hesaplamıyor.

Bunları hesaba kattığında artık kazanamadıklarını onlarda göreceklerdir.

20 yıl önce fiyatı neydi? Ne oldu?

1000 TL olan mibzer (tohum ekim makinası) 40.000TL’ye çıktı, 40 kat artmış

1000 TL olan römork 25000 TL’ye çıktı, 25 kat artmış

237 TL/ton olan ÜRE gübresi 6000TL’ye çıktı, 25 kat artmış

350 TL/ton olan DAP gübre 7000TL’ye çıktı, 20 kat artmış

165 TL/ton olan CAN gübre 3650TL’ye çıktı, 22 kat artmış

450 TL/ton olan buğday tohumu 5500TL’ye çıktı, 12 kat atmış

0,7 TL/LT olan mazot 7,7 TL’ye çıktı, 11 kat artmış 

55.000 TL olan Avrupa traktörler 1.000.000 TL’ye çıktı, 18 kat artmış

Bir çok kalemden örnekleri çoğaltabiliriz ama sanırım bu kadarı yeterli olacak.

Sonuç olarak...

20 yılda çiftçinin tüm girdi maliyet kalemleri serbest piyasa koşullarının insafına bırakılmış olup ortalama 20 kat maliyet artışı meydana gelmiştir, bu da yetmezmiş gibi maliyetlerin %35’inin devlet desteğiyle karşılandığı günlerden %7’sinin karşılandığı günlere gelmişiz, yani desteklerin maliyetleri karşılama oranı 5 kat azaltılmıştır.

Ama çiftçinin ürün satış fiyatı kısmına geldiğimizde tepesinde hep bir sopa olmuş ve 20 kat maliyet arşına karşılık buğday fiyatının ancak 5 kat artmasına müsade edilmiştir.

Gıda enflasyonunun artışını engellemek için çiftçinin ürün fiyatı tırtıklandıkça tırtıklanmıştır.

2002’de çiftçi sattığı 1 ton buğdayla 33 gram altın alabliyorken bu gün 1 ton sattığında ancak 4,5 gram altın alabilmektedir.

Geldiğimiz son noktada bu 20 yıllık süreçte kendi parasıyla ekip diken çiftçi artık banka ve kooperatif kredilerine mecbur bırakılmış, ürettiğinden kazanamadığı için borçlarını ödeyememiştir.

Çiftçinin 20 yıl ülkesi için üretmesinin diyeti iflaslarla sonuçlanmış, bir çok çiftçinin tarlasına traktörüne haciz konulmuş ve icra mahkemelerinde satışa çıkarılarak el değiştirmiştir.

Çiftçiye yapılan bunca haksızlığın yanında tarım ürünleri ithalatında patlama meydana gelmiştir.

Kendi çiftçisini icra, iflas ve üretimsizliğe sürükleyen tarım politikası ithalatla bu ayıbın üstünü kapatmaya çalışmaktadır.

Yazdıklarım sadece buğday üreticisi kısmında değil, tüm bitkisel üretim kısmında, hayvansal üretim kısmında aynı benzerlikte gerçekleşti.

Çiftçi fakirleştirilip yoksullaştırılırken, sanayici ve zincir marketler korunup kollanmış, tüketici ise her zaman pahalı almak zorunda kalmıştır.

Yerli ve milli tarım şuurunun yerleşmesi dileği ile noktalıyorum.